Tıp doktoru. Aynı zamanda, heykeltıraş. Tatile giderken, Afyon’da mola verir. Oturduğu çay bahçesine kalabalık bir grup insan gelir. Üstleri başları perişan, alayı gariban, ağlamaktan gözleri şişmiş… Hayrola diye sorar? Şehit cenazesi taşıyan köylülerdir.
*
Üç yaşında olan ve ortalıkta neşeyle hoplayıp zıplayan kızına bakar, bir de köylülere… Bir yanda saçının telini dünyaya değişmeyeceği evladı, beri yanda evladını vatan için toprağa vermiş baba… Utanır. Bi şey yapmalıyım diye düşünür, bu çocukları ölümsüzleştirmeliyim… “Şehit Ağacı” projesi hazırlar.
*
Terör şehitlerini künyelere yazacak, künyeleri ağaca takacak, çocukların birer yaprak gibi ebediyen salınmasını sağlayacaktır o ağacın dallarında.
*
Projesini hayata geçirmek için aradığı fırsatı, anca 2003’te bulur. Resim Heykel Müzesi’nin açtığı yarışmaya katılmaya karar verir. İstanbul’a gelir. Künyeleri almak için Tahtakale’ye gider. Sorar soruşturur. Herkes aynı adresi gösterir… Ermeni bi usta.
*
Mısır çarşısının hemen arka sokaklarından birinde bulur küçücük dükkânı, girer, meramını anlatır. Ermeni usta dinler. Ve, o güne kadar heykeltıraşın hiç düşünmediği detaya dikkatini çeker, “Asla paslanmaması lazım” der, “Evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı”.
*
Olmalı ama, en pahalısıdır o bahsettiği paslanmaz künyeler, tanesi 1 lira 25 kuruş… “Ticari iş değil bu, parayı dert etme” der Ermeni usta, “vatan işi” der.
*
Beşte bir fiyatına, kâr filan almadan, hatta zarar ederek, 25 kuruştan verir. Üç bin künye… Haftaya gönderirim der. Tam gününde gönderir.
*
Sonra, kısmet olmaz, araya başka işler karışır, hazırlandığı yarışmaya katılamaz heykeltıraş… Künyeleri paket halinde evinin deposuna kaldırır. Taa ki, amacına ulaşacağı 2009’a kadar.
*
Ankara Kızılcahamam Belediyesi, Şehit Fatih Duru adıyla park yapmaktadır. Başvurur. Belediye başkanı derhal kabul eder, başımızın üstünde yerin var der. Kurumuş bir sedir ağacı, heykele gövde olur. Ancak, sorun vardır. Akıp giden yıllar içinde şehit sayısı altı bini aşmıştır, eldeki künye sayısı sadece üç bindir.
*
Parkın açılışına yetiştirme kaygısıyla, İstanbul’a gelmez, aksilik bu ya, Ermeni ustanın adını-telefonunu da kaydetmemiştir, internete girer, eksik künyeleri tamamlamak için askeri malzeme satan tüccarlarla temasa geçer. “Paslanmaz istiyorum” der. “Abi merak etme, künyenin kralı bu” garantisi verirler. Zaman dar… Ermeni ustanın 25 kuruştan verdiği künyeleri, 1’er liradan alır.
*
Tek tek şehitleri yazar, takar sedir ağacının dallarına… Cumhuriyet Bayramı’nda açılışı yapılır. Maymun iştahlı medyamız ilk gün hücum eder, Türkiye ağlayarak seyreder, sonra unutulur gider.
*
Ve, kış gelir. Sadece tebrik yağmaz tabii şehit ağacına, yağmur da yağar. Üç bin yaprağı ışıl ışıl parlarken… Gerisi paslanır!
*
Ermeni ustanın “Vatan işi bu, evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı” sözü kulağında çın çın çınlayan heykeltıraş, ağlayarak, tek tek değiştirmek zorunda kalır, Türk tüccardan aldığı garantili(!) künyeleri.
*
İnsan ol önce, insan.
*
Soy sop değildir önemli olan.
Milleti kimin soy’duğudur!